top of page

Yapay Zeka ve Fikri Mülkiyet Hukuku: Mevcut Çerçeve ve Geleceğin Tartışmaları

  • znkaracetin
  • 25 Tem
  • 9 dakikada okunur

New Pac-Man in a new world

ree


GİRİŞ


Yapay zekânın (AI) yaratıcı süreçlerdeki artan rolü, fikri mülkiyet hukukunun köklü ilkelerini yeniden düşünmeye zorlamaktadır. Geleneksel olarak insan dehasını ve emeğini korumak üzere tasarlanmış olan telif, patent ve marka hukukları, artık otonom veya yarı otonom sistemlerin ürettiği çıktılarla karşı karşıyadır. Yapay zekâ ile insanlar, belirli anahtar kelimeler (keywords) ve talimatlar (prompts) aracılığıyla sadece fikir aşamasında kurguladıkları eserleri veya diğer mülkiyet ürünlerini somut hale getirmektedir. Bu durum, fikri meydana getiren kişi ile marka, görsel, tasarım veya çizim gibi aşamalarda aktif rol alan yapay zekâ arasındaki çizgiyi belirsizleştirmektedir.


Bu makale, Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) çerçevesinde, yapay zekânın getirdiği güncel hukuki sorunları, mevcut yaklaşımları ve geleceğe yönelik tartışmaları hem Türk hukuku hem de karşılaştırmalı hukuk düzleminde incelemeyi amaçlamaktadır.



Sınai Mülkiyet Haklarında Korumanın Temel Şartı: "Kişi" Olmak


Türk hukuk sisteminde 10 Ocak 2017'de yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK), korunacak mülkiyet türlerini marka, coğrafi işaret, geleneksel ürün adı, tasarım, patent ve faydalı model olarak belirlemiştir. Kanunun 3. maddesi, bu korumadan kimlerin yararlanacağını açıkça tanımlamıştır. Buna göre korumadan; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, Türkiye'de yerleşim yeri veya ticari faaliyeti bulunan gerçek/tüzel kişiler, Paris Sözleşmesi veya Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması uyarınca hak sahibi olanlar ve karşılıklılık ilkesi gereği yabancı devlet vatandaşları yararlanabilir.


Bu düzenlemeler hem ulusal mevzuatımızda hem de 1883 tarihli Paris Sözleşmesi gibi uluslararası anlaşmalarda, sınai mülkiyet korumasının temel şartının bir "kişilik" (gerçek veya tüzel) varlığına bağlandığını göstermektedir. Bu durum, yapay zekânın doğrudan bir hak sahibi olup olamayacağı tartışmasının temelini oluşturmaktadır.


1) Marka Hukuku: Ayırt Ediciliğin Yapay Zekâ ile Sınavı


Yapay zekâ, marka yaratımı ve yönetimi süreçlerinde etkili bir araç haline gelmiştir. Sektörde en çok tartışılan konuların başında, yaratıcı yapay zekâ (Generative AI) ile oluşturulan görsel markalar ve yapay zekâ katkılı fontlar gelmektedir. Eskiden başvuru sahipleri logoları kendileri tasarlar veya üçüncü kişilere yaptırırken, artık marka bileşenleri bir insanın doğrudan müdahalesi olmadan yapay zekâ ile oluşturulabilmektedir.


Günümüzde yaygın bir kullanım olarak marka sahibi olmak isteyenler, yapay zekâ araçlarını kullanarak ayırt edici marka isimleri oluşturmaktadır. Türk hukuku ve evrensel marka hukuku kurallarına göre bir markanın tescil edilebilirliğinin temel şartı ayırt edici olmasıdır. Ancak yapay zekâ tarafından otomatik olarak oluşturulan bir ibarenin, jenerik olması veya mevcut markalara benzemesi riski yüksektir. Bu nedenle, yapay zekâ ile oluşturulduğu anlaşılan marka başvuruları tescil süreçlerinde daha dikkatli incelenmektedir. Marka isimleri "söz" den oluştuğu için, fikrin ortaya atılıp marka adı olarak başvuruya konu edilmesi, fikrin somutlaşmasıdır. Bu noktada, "Fikri ortaya atan ve son formu yaratan yapay zekâ mı, yoksa komutları yazan kişi midir?" sorusu gündeme gelmektedir.


2) Patent Hukuku: Buluşun Sahibi Kim Olacak?


Patent hukuku, yeni ve sanayiye uygulanabilir buluşları korurken "mucit" kavramını merkeze alır. Temel soru, yapay zekâ yardımıyla veya doğrudan yapay zekâ tarafından oluşturulan buluşların patentlenip patentlenemeyeceğidir.


  • Mucit Olarak Yapay Zekâ: Avrupa Patent Ofisi (EPO), yapay zekâ sistemlerinin kendisinin "mucit" olarak tanınamayacağını kesin bir dille belirtmiştir. 2022 ve 2023 yıllarında verilen emsal kararlarda, bir buluşun patentlenebilmesi için mutlaka bir insan mucit tarafından ortaya konulması gerektiği vurgulanmıştır. Bu yaklaşım, patent sisteminin sorumluluk, hak sahipliği ve teşvik gibi temel mekanizmalarını korumayı amaçlamaktadır.


  • Yapay Zekâ Destekli Buluşlar: Yapay zekânın buluş sürecinde bir araç olarak kullanılması, patentlenebilirliğe engel teşkil etmemektedir. Örneğin, ilaç geliştirme sürecinde veri analizi için yapay zekâdan faydalanılması gibi durumlarda , temel kıstas, buluşun arkasındaki yaratıcı ve yönlendirici aklın insana ait olmasıdır. Hukuki çerçevenin henüz tam oturmamış olmasına rağmen, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde sadece Haziran 2025 ayında yapay zekâ destekli 30’un üzerinde patent başvurusunun olması , teknolojinin bu alanda aktif olarak kullanıldığını göstermektedir.



Karşılaştırmalı Telif Hakkı ve Kişilik Hakları: Sanatçılar ve Sıradan İnsanlar için bir Korku Tüneli


Telif hukuku, yapay zekânın ürettiği içerikler söz konusu olduğunda en karmaşık ve çok katmanlı tartışmaları barındırır. Bu alan, yalnızca eserin özgünlüğünü değil, aynı zamanda insan kimliğinin, yüzünün ve kişiliğinin (ses, benzerlik, jestler gibi) korunmasını da ilgilendirir. Yapay zekâ, "deepfake" gibi teknolojilerle bu kişisel nitelikleri taklit ederek veya istismar ederek konuyu daha da karmaşık hale getirmektedir.


  • Türk Hukukunda Telif Hakkı: "Eser Sahibi" ve "Özgünlük" Şartları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), bir fikrî ürünün korunabilmesi için temel şartlar ortaya koymaktadır. FSEK m.1/b’ye göre eser, “sahibinin hususiyetini taşıyan” bir ürün olmalıdır. Bu "hususiyet" (özgünlük), eseri meydana getiren kişinin kişisel imzasını, üslubunu, bilgi ve deneyimini yansıtan, sıradanın üzerinde bir entelektüel çaba ve ifade biçimidir. Doktrinde de herkesçe üretilebilecek, entelektüel çaba içermeyen ürünlerin eser sayılamayacağı kabul edilmektedir. Yargıtay ise fikrî ürünün duyulara hitap edecek şekilde somutlaşmasını aramaktadır.

    Eser sahibi ise FSEK’te "eseri yaratan kişi" olarak tanımlanır ve bu hak, yaratma fiiliyle birlikte doğar. Bu hak sahipliği kural olarak doğal kişilere özgüdür. Bu "aslî hak sahipliği" ilkesi nedeniyle ne yapay zekâ sistemlerinin ne de onları sadece bir araç olarak kullanan kişilerin mevcut düzenlemede "eser sahibi" sayılması mümkün görünmemektedir. Sonuç olarak, tamamen ya da kısmen yapay zekâ tarafından üretilen fikrî ürünlerin bugün için FSEK kapsamındaki korumadan yararlanamayacağı düşünülmektedir.


  • Günümüz Sanatçısı İçin Bir Araç Olarak Yapay Zekâ Usta sanatçılar çağında Michelangelo, bugün telif hakkı koruması alacak eserleri yaratmak için yalnızca bir keski ve çekiç kullanmıştı. Modern çağda ise birçok heykeltıraş, mermer gibi aynı malzemeyle çalışmaya devam etmekte, ancak artık elektrikli aletlerin yardımından faydalanmaktadır. Modern araçların kullanımı, bir eserin sanatsal değerini azaltmaz. Yapay zekâ da dahil olmak üzere bu araçlar, insan yaratıcısının yerini almaktan ziyade yalnızca yaratım sürecine yardımcı olduğu sürece, ortaya çıkan eser insan yaratıcılığının bir ürünü olarak kabul edilmelidir. Bu yaklaşım, özgünlük yerine emeğe aşırı ağırlık veren "alın teri" (sweat of the brow) teorisini reddederek, yaratıcılığı teşvik etmeyi amaçlayan "refah teorisi" gibi faydacı yaklaşımları desteklemektedir.


  • Sanatın Merkezinde Yapay Zekâ İnsan zihninin yaratıcı gücü sınır tanımaz ve tarih boyunca insanlar, hem diğer yaratıcılardan hem de büyük teknolojik değişimlerden ilham almıştır. Bu nedenle, insanların yapay zekâyı sanatsal ifadenin bir parçası haline getirmemesini beklemek gerçekçi değildir. Son yıllarda, "The Head Hurts but the Heart Knows the Truth" gibi müzik albümlerinde olduğu gibi, yapay zekânın eserin hayati bir bileşeni olduğu çalışmalara tanık olmaktayız. Bu tür eserlerde, sanatçı komutlar, küratörlük ve nihai eserin genel ifadesi üzerinde anlamlı bir kontrol uyguladığında, yapay zekâ bir yaratıcıdan çok, fırça veya kamera gibi sofistike bir enstrümana dönüşür ve bu durum, insan eser sahibi adına haklı bir telif hakkı talebini destekler.


  • Hukuki Çerçeveler ve Kurumsal Sorumluluk Yasal düzenlemeler bu yeni gerçekliğe uyum sağlamaya çalışmaktadır. Türkiye'de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), bir eserin korunabilmesi için "sahibinin hususiyetini taşıması" gerektiğini belirtir. Bu "hususiyet" (özgünlük), eseri meydana getiren kişinin kişisel imzasını ve üslubunu yansıtan entelektüel bir çabayı ifade eder. FSEK'e göre eser sahibi "eseri yaratan kişi" olduğundan ve bu hak doğal kişilere özgülendiğinden, ne yapay zekâ sistemlerinin ne de onları sadece araç olarak kullananların "eser sahibi" sayılması mevcut durumda mümkün görünmemektedir.


  • ABD'deki Gelişmeler ve Mahkeme Kararları ABD'deki güncel davalar, bu teorik çerçevenin pratikte nasıl işlediğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. Thaler v. Perlmutter davasında mahkeme, telif hakkının temelinde "insan yaratıcılığı" şartının yattığını ve teknolojinin bağımsız üretimlerinin korunamayacağını vurgulamıştır. Ancak bu karar, ne kadar insan girdisinin "yeterli" sayılacağı sorusunu açık bırakmıştır. Daha sonra ABD Telif Ofisi, Invoke[1] örneğinde olduğu gibi, ciddi insan katkısı içeren yapay zekâ destekli bir esere koruma vererek "tam otomatik" üretimler dışındaki hibrit çalışmalar için kapıyı aralamıştır. Fakat bu durumla birlikte Nisan 2025 Vogue Business makalesi olarak yayınlandığı üzere “hiper gerçekçi insan modeller” hususu da tartışma konusu olmaya başlamıştır. İnternette yer alan kamuya açık veya mülkiyeti bir kişiye ait fotoğraflar üzerinden öğrenerek eğitilen YZ platformları sayesinde Vogue Ağustos 2025 sayısında yapay zeka ile üretilen modellerin fotoğraf çekimlerine yer vermeye başlamıştır. Vogue’un efsane editörü Anna Vintour’un dergiden ayrılması ile birlikte bu değişikliğin meydana gelmesi tüketici kitle tarafından şaşkınlık ve tepki ile karşılandı. Aşağıda yer alan davalar ise YZ’a bakış açısının hukuk ve yargı nezdinde de değişmekte ve gelişmekte olduğunu, hukukun teknolojik unsurları daha küçük komponentler halinde değerlendirmeye başladığını görmekteyiz.


  • Anthropic Davası: Amerika Birlieşik Devletleri’nde görülen bu davada Yargıç William Alsup, Anthropic'in yapay zekâ modeli Claude'u eğitmek için milyonlarca kitabı kullanmasının, eğitim sürecinin "dönüştürücü" (transformative) doğası nedeniyle ABD telif hukukundaki "adil kullanım" (fair use) ilkesi kapsamında olduğuna karar vermiştir. Ancak yargıç, şirketin bu verileri Books3 ve LibGen gibi korsan kaynaklardan temin etmesini adil kullanım olarak görmemiş ve bunu ayrı bir ihlal kabul ederek Aralık 2025 için yeni bir duruşma tarihi belirlemiştir. Bu karar, yapay zekâ eğitim sürecinin "insan yaratıcılığı" ve "özgünlük" bağlamında yeni bir form olarak yorumlanabileceğini, ancak verilerin elde edilme yönteminin hukuka uygun olması gerektiğini göstermesi açısından önemlidir.

  • Meta Davası: Yine Amerika Birleşik Devleri’nde görülerek karara bağlanan Kadrey v. Meta davasında ise Federal Yargıç Vince Chhabria, LLaMA modelinin eğitiminde telifli eserlerin kullanılmasına ilişkin iddiaları, yazarların somut bir "pazar zararı" (market harm) yaşadıklarını kanıtlayamamaları ve Meta’nın yapay zekalarını yazarların kitapları üzerinden eğitmesini “fair use” (adil kullanım doktrini) bulunduğu nedeniyle reddetmiştir. Bu karar, odağını doğrudan yaratıcılık tartışmasından ziyade, ekonomik zararın ispat yükümlülüğüne kaydırmıştır. Karar, telif hakkı sahiplerinin gelecekteki davalarda somut ekonomik kayıpları net bir şekilde ortaya koymaları gerektiğini göstermiştir.



İnsan Yüzü ve Kimliğinin Yapay Zekâ ile Sınavı


  • Telif Hukukunun Sınırları: Eser mi, Kimlik mi? IP hukukuna göre telif hukuku, bir kişinin yüzünü veya kişiliğini doğrudan korumaz. Telif hakkı, fotoğraf, metin veya film gibi "özgün yazarlık eserlerini" kapsar; eserin konusunun kimliğini veya benzerliğini (örneğin bir yüzü) koruma altına almaz. Örneğin, birisi yüzünüzün fotoğrafını çekerse, korunan şey fotoğrafın kendisidir, yüzünüz değildir. Bu yaklaşım, ABD Telif Ofisi'nin "bir eserin telif hakkı korumasından faydalanabilmesi için 'insan tarafından yaratılmış' olması gerektiği" yönündeki tutumuyla da uyumludur. Eğer bir yapay zekâ, bir yüze ait binlerce fotoğraf üzerinde eğitilerek yeni bir görüntü oluşturursa, telif hukuku burada kişiyi değil, yalnızca (orijinallik şartlarını karşılıyorsa) yapay zekânın ürettiği ifadeyi koruyabilir.

  • Asıl Koruma Alanı: Tanınma Hakkı (Right of Publicity): Amerikan hukukunda yapay zekânın insan yüzlerini ve kimliğini kullanmasına karşı daha etkili olan doktrin "tanınma hakkıdır" (right of publicity). Bu hak, bir bireyin ismini, görüntüsünü, benzerliğini ve diğer ayırt edici özelliklerini izinsiz ticari sömürüye karşı korur. Bir ünlünün yüzünü veya sesini kullanarak gerçekçi dijital kopyalar oluşturan yapay zekâ uygulamaları, bu hakkı ihlal edebilir. Buradaki kilit mesele, kullanımın ticari olup olmadığı ve kimliğin yanıltıcı veya sömürücü bir şekilde kullanılıp kullanılmadığıdır.

  • Hukukun Felsefi Temeli: Kişilik Teorisi ve Otonomi: Fikri mülkiyet alanındaki kişilik teorisi, fikri mülkiyetin bireyin benliğinin bir uzantısı olan ifadeleri koruduğunu savunur. İnsan yüzü, yalnızca bir görünümden ibaret değil, aynı zamanda kimliğin ve insan onurunun bir taşıyıcısıdır. Yapay zekâ bir yüzü izinsiz olarak kopyaladığında veya bozduğunda, kişinin kendini tanımlama ve sunma yeteneğine müdahale etmiş olur. Bu açıdan bakıldığında, yapay zekânın birinin yüzünü rızası olmadan kullanması yalnızca ekonomik bir sömürü değil, aynı zamanda kişisel özerkliğe yönelik ahlaki bir saldırıdır.

  • Yapay Zekânın Yarattığı Yeni Sorunlar: Deepfake gibi teknolojiler, birinin yüzünü bir videoya yerleştirdiğinde, (eğer kaynak video telifli değilse) telif hakkı ihlali olmayabilir. Ancak bu eylem, ticari kullanıldığında tanınma hakkı ihlali veya bir mahremiyet ihlali olabilirken, bazen de mevcut telif hukuku kapsamında bir yaptırıma tabi olmayarak yasal bir boşluğa işaret etmektedir. Ayrıca, yapay zekâ modellerinin Instagram veya LinkedIn gibi herkese açık kaynaklardan alınan yüz fotoğrafları üzerinde eğitilmesi, "adil kullanım" gibi doktrinler nedeniyle telif sorumluluğundan kaçabilir. Bu durum, OpenAI gibi şirketlerin telifli içerikler üzerinde modellerini eğitmesiyle ilgili daha geniş bir sorunun parçasıdır ve kişilerin kendi kimlikleri üzerinde hiçbir kontrole sahip olamaması gibi bir sonuç doğurur.


Aşağıdaki tablo, telif hakkı ve tanınma hakkı arasındaki temel farkları yapay zekâ ve insan kimliği bağlamında özetlemektedir:

Kategori

Telif Hakkı (Copyright Law)

Tanınma Hakkı (Right of Publicity)

Kurgusal/Sentetik yüzlere uygulanır mı?

Muhtemelen, eğer görüntü yeterince özgünse.

Bazen. Eğer yüz, sentetik olarak değiştirilmiş olsa bile gerçek bir kişiyi açıkça çağrıştırıyorsa.

Hakların Süresi

Eser Sahibinin hayatı + 70 yıl (Türkiye ve dünyanın çoğunda).

Değişkenlik gösterir. Amerika’da kişinin hayatı + 50 yıl, ancak eyalete özgüdür (ör. Kaliforniya'da ölümden sonra 70 yıl)

Temel Yasal Test

Özgünlük, tespit edilme, ifade.

Tanımlanabilirlik + ticari kullanım + rıza eksikliği.

Korumanın Odağı

Kişinin kendisi değil, yaratıcı ifade.

Kişisel kimlik ve bunun üzerindeki kontrol.

Mevcut Hukuki Çareler

İhtiyati tedbir, ihlal için tazminat.

İhtiyati tedbir, kanuni veya fiili zararlar ve bazen cezai tazminat.

Ahlaki/Teorik Gerekçe

Yaratıcılığı ve yeniliği teşvik etmek (Refah/Adalet teorileri).

Kişisel özerkliği ve kendini tanımlamayı korumak (Kişilik teorisi).

AI'daki Rolü

Yalnızca "özgün" olarak nitelendirilirse AI tarafından üretilen çıktıları korur.

AI'ın özellikle ses ve görüntü klonları için kimliği izinsiz sömürmesiyle ilgilenir.

Örnekler

Profesyonel bir fotoğrafçı tarafından çekilen, telif hakkıyla korunan bir Beyoncé fotoğrafı.

Beyoncé’nin yüzünün veya sesinin, izni olmadan bir yapay zekâ reklamında kullanılması.


Sonuç ve Geleceğe Bakış

Yapay zekânın fikri mülkiyet hukuku üzerindeki etkisi, sistemin mevcut sınırlarını her geçen gün daha fazla zorlamaktadır. Türkiye'deki FSEK mevzuatının katı insan-merkezli telif ilkelerinin, artan yapay zekâ yatırımları ve yaratıcı alanlardaki yaygın kullanımı karşısında ne kadar daha dayanabileceği önemli bir soru işaretidir.


Hem Anthropic hem de Meta davaları, Türkiye’deki telif mevzuatı açısından değerlendirildiğinde, "insan yaratısı" ve "özgünlük" prensipleriyle genel olarak uyumludur. Ancak bu davalar, yapay zekâ teknolojilerinin eser yaratma süreçlerinde insan katkısının sınırları, fair use kavramı ve hukuki karşılığı hakkında gelecekte ortaya çıkacak soruları net bir şekilde işaret etmektedir. Bu durum, FSEK kapsamındaki yasal belirsizliğin giderilmesi ve telif hukuku ilkelerinin yeniden değerlendirilmesi ihtiyacını, söz konusu ABD davaları ile daha güçlü bir biçimde ortaya koymaktadır.


Keza ABD’de sonuçlanan davaların çoğunluğu Amerikan “fikri mülkiyet hukuku” sisteminin temelleri olan “fikri ve sınai ürünlerin teşviki ve toplumun bunlardan faydalandırılması” anlayışı ile uyumludur. Ancak Türkiye’de telif hukuku alanında daha ziyade “eser” ya da “fikri/sınai mülkiyet” sahibinin haklarının korunması görüşünü benimsemiştir. Örneğin; bu bakış açısı farklılıkları nedeniyle Amerikan hukuk sisteminde yer alan “fair use” kavramı Türk hukuk sisteminde yer almamaktadır.


Yapay zeka modelli sistemler lehine verilen kararların temelini oluşturan fair use’un Türk hukuk sistemi tarafından kabul görmemesi, gelecekte yapay zekanın Türk hukuk sistemine nasıl entegre edileceği yönünde soru işaretleri doğurmaktadır. Mevcut çerçevenin kısa süre içinde ciddi meydan okumalarla karşılaşacağı ve mevzuatın yeniden ele alınmasının gerekeceği açıktır.



Meraklısına








 
 
 
CIVICIK_LOGO-02_edited.png

Reach Out to Us!

Şahkulu Mahallesi, Tımarcı Sokak,

No:6/9, Galata

Beyoğlu/İstanbul

info@civicikhukuk.com

  • LinkedIn
Civicik_SUPPORTING ELEMENTS-07.png

Thanks for submitting!

bottom of page